Türkiye-AB İlişkileri Yol Ayrımında mı?

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri son yıllarda giderek geriliyor. Bu makalede, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin neden tıkandığı, hangi tarafların ne kazandığı ve ne kaybettiği analiz ediliyor.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri, uzun yıllardır devam eden bir müzakere sürecinin ardından, son dönemde iyice gerildi. Türkiye’nin AB üyeliği hayali, artan siyasi ve ekonomik sorunlar, mülteci krizi, insan hakları ihlalleri ve Kıbrıs meselesi gibi konular nedeniyle uzaklaştı. Peki, bu süreç nasıl başladı, hangi taraflar ne kazandı ve ne kaybetti? Bu makalede, bu soruların cevaplarını arayacağız.

AB Üyeliği Sürecinin Başlangıcı

Türkiye’nin AB üyeliği süreci, 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile başladı. Bu anlaşma ile Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) ortaklık statüsü kazandı. 1987 yılında ise Türkiye, tam üyelik başvurusunda bulundu. Ancak bu başvuru, AET tarafından 1997 yılına kadar değerlendirilmedi. 1999 yılında ise Türkiye, Helsinki Zirvesi’nde aday ülke olarak kabul edildi. 2005 yılında ise Türkiye ile AB arasında katılım müzakereleri resmen başladı.

Müzakerelerin Tıkanması

Türkiye ile AB arasındaki müzakere süreci, başladığı günden beri birçok engelle karşılaştı. Bu engellerin başında Kıbrıs sorunu geldi. Kıbrıs’ın 1974 yılında bölünmesinden sonra, Türkiye’nin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), uluslararası toplum tarafından tanınmadı.

Buna karşılık, Yunanistan’ın tanıdığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 2004 yılında AB üyesi oldu. Bu durum, Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri zorlaştırdı. Türkiye, GKRY’yi tanımadığı için, AB ile imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşması’nın GKRY’yi de kapsamasını reddetti. Buna karşılık AB de, Türkiye’nin bu tutumunu kabul etmedi ve müzakerelerin bazı fasıllarını askıya aldı.

Müzakerelerin tıkandığı bir diğer konu ise insan hakları ve demokratikleşme oldu. AB, Türkiye’den temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, hukukun üstünlüğünün sağlanması, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, azınlık haklarının korunması, basın özgürlüğü ve sivil toplumun güçlendirilmesi gibi konularda reform yapmasını istedi.

Ancak Türkiye’de son yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler, bu taleplerin karşılanmasını zorlaştırdı. Özellikle 2016 yılında gerçekleşen darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) döneminde, Türkiye’de binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı, ihraç edildi veya yargılandı. Bu durum, AB tarafından endişeyle izlendi ve eleştirildi.

Müzakerelerin sekteye uğradığı bir başka konu ise mülteci krizi oldu. 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş sonucunda, milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bu mültecilerin büyük bir kısmı, Türkiye’ye sığındı. Türkiye, bugüne kadar yaklaşık 4 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptı. Ancak bu durum, Türkiye için hem insani hem de ekonomik bir yük oldu. Türkiye, AB’den bu konuda daha fazla destek ve dayanışma bekledi. Ancak AB, Türkiye’nin beklentilerini karşılamakta yetersiz kaldı.

Mülteci Anlaşması ve Vize Serbestisi

Türkiye ile AB arasındaki mülteci krizini çözmek için, 2016 yılında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre, Türkiye, AB’ye geçmek isteyen mültecileri geri kabul edecek, buna karşılık AB de Türkiye’ye mali yardım yapacak, Türk vatandaşlarına vize serbestisi sağlayacak ve katılım müzakerelerini hızlandıracaktı. Ancak bu anlaşma da tam olarak uygulanmadı.

AB, Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getirmedi. Vize serbestisi konusunda Türkiye’den ek şartlar istedi. Katılım müzakereleri ise durma noktasına geldi.

Son Gelişmeler ve Gelecek Senaryoları

Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler, son dönemde iyice gerildi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de doğal gaz arama faaliyetleri, Yunanistan ve GKRY ile yaşanan gerginlikler, Libya ve Suriye’deki askeri varlığı, Rusya ile yakınlaşması ve ABD ile yaşanan sorunlar, AB tarafından tepkiyle karşılandı.

AB, Türkiye’ye yaptırım uygulamakla tehdit etti. Buna karşılık Türkiye de AB’yi çifte standart uygulamakla suçladı ve gerekirse yolların ayrılabileceğini söyledi.

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geleceği ise belirsizliğini koruyor. Olası senaryolar şöyle:

Tam Üyelik: Bu senaryo, Türkiye’nin AB’ye tam üye olması anlamına geliyor. Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi için hem Türkiye’nin hem de AB’nin ciddi reformlar yapması gerekiyor. Türkiye’nin demokratikleşme, insan hakları ve hukuk devleti konularında ilerleme kaydetmesi; AB’nin ise genişleme politikasını yeniden canlandırması, Kıbrıs sorununu çözmesi ve Türkiye’ye karşı önyargılarını aşması gerekiyor. Bu senaryo, şu anda en az olası senaryo olarak görünüyor.

Gümrük Birliği’nin Güncellenmesi: Bu senaryo, Türkiye ile AB arasındaki mevcut Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi anlamına geliyor. Bu anlaşma 1995 yılında imzalanmıştı ve sadece sanayi ürünlerini kapsıyordu. Güncelleme ile birlikte tarım ürünleri, hizmetler ve kamu alımları da dahil edilebilir. Bu senaryo, hem Türkiye’nin hem de AB’nin ekonomik çıkarlarına hizmet edebilir.

Türkiye, AB ile ticaret hacmini artırabilir, rekabet gücünü yükseltebilir ve yabancı yatırımları çekebilir. AB ise Türkiye’yi bir pazar ve bir ortak olarak koruyabilir, bölgesel istikrarı sağlayabilir ve küresel aktörlerle rekabet edebilir. Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi için de bazı siyasi engellerin aşılması gerekiyor. AB, Gümrük Birliği’nin güncellenmesini, Türkiye’nin demokratikleşme ve insan hakları konularında ilerleme kaydetmesine bağlıyor. Türkiye ise bu şartları kabul etmiyor ve AB’yi siyasi baskı yapmakla suçluyor.

Stratejik Ortaklık:

Bu senaryo, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin tam üyelikten vazgeçilerek, stratejik ortaklık temelinde yürütülmesi anlamına geliyor. Bu senaryoda, Türkiye ve AB, ortak çıkarları olan konularda işbirliği yapabilir, farklılıkları olan konularda ise diyalog kurabilir.

Bu senaryo, hem Türkiye’nin hem de AB’nin gerçekçi beklentilerine uygun olabilir. Türkiye, AB’ye tam üyelik için gerekli reformları yapmak zorunda kalmayabilir, kendi bağımsız politikalarını izleyebilir ve bölgesel bir güç olabilir. AB ise Türkiye’yi bir tam üye olarak kabul etmek zorunda kalmayabilir, kendi iç sorunlarıyla uğraşabilir ve Türkiye ile pragmatik bir ilişki kurabilir.

Yolların Ayrılması:

Bu senaryo, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin tamamen kopması anlamına geliyor. Bu senaryoda, Türkiye ve AB, birbirlerine karşı düşmanca bir tutum sergileyebilir, yaptırım ve karşı yaptırım uygulayabilir, ticaret ve vize anlaşmalarını iptal edebilir ve askeri işbirliğini sonlandırabilir. Bu senaryo, hem Türkiye’nin hem de AB’nin zararına olabilir.

Türkiye, ekonomik krize girebilir, izolasyona maruz kalabilir ve bölgesel sorunlarla başa çıkamayabilir. AB ise Türkiye’yi bir müttefik olarak kaybedebilir, bölgesel etkisini yitirebilir ve küresel güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalabilir.

Sonuç

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geleceği belirsizdir. Olası senaryolar arasında en iyisi tam üyeliktir ancak en az olasıdır da. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi veya stratejik ortaklık daha gerçekçi seçeneklerdir ancak bunlar da siyasi irade gerektirir. Yolların ayrılması ise en kötü senaryodur ancak en çok risk taşır da. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin hangi yöne gideceği ise zamanla belli olacaktır.

 

Bakmadan Geçme

Kamu Gündemi - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!