Doğu Akdeniz'de Jeopolitik Dengeler ve Türkiye'nin Rolü
Bu makale, Doğu Akdeniz'deki jeopolitik dengeleri ve Türkiye'nin bölgedeki stratejik rolünü derinlemesine inceleyerek, bölgesel güç dinamikleri ve enerji politikalarının kesişme noktasındaki önemli gelişmeleri ele alıyor.
Doğu Akdeniz, küresel jeopolitik arenada her zaman stratejik bir öneme sahip olmuştur. Son yıllarda bölgedeki doğal gaz kaynakları, özellikle Avrupa Birliği için enerji güvenliği açısından hayati bir önem kazanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail'in oluşturduğu koalisyon, bu kaynakların kontrolü ve dağıtımı konusunda önemli adımlar atmıştır.
Avrupa Birliği'nin bu ittifaka desteği, kısmen enerji kaynaklarına olan bağımlılığını çeşitlendirme çabalarından kaynaklanmaktadır. Bu durum, Rusya'ya olan enerji bağımlılığını azaltma amacını taşırken, aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki doğal gaz kaynaklarının stratejik değerini artırmaktadır. Bölgedeki en dikkate değer projelerden biri, “EastMed” boru hattıdır. Bu proje, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi tarafından, Akdeniz'in altından Yunanistan'a ve oradan Avrupa'ya doğal gaz tedariki amacıyla planlanmıştır. Ancak bu proje, teknik ve politik zorluklar nedeniyle tartışmalı olmuştur.
Türkiye, Doğu Akdeniz'deki bu gelişmeleri yakından takip etmektedir. Ülkenin doğal gaz ihtiyacının büyük bir kısmını ithalat yoluyla karşılaması, bölgedeki kaynakların paylaşımı konusunda Türkiye için stratejik bir önem arz etmektedir. Türkiye'nin bu konudaki tutumu, hem bölgesel güvenlik hem de enerji politikaları açısından kritik bir rol oynamaktadır.
Ancak, Doğu Akdeniz'de kaynakların paylaşımı konusunda yaşanan sorunlar, Türkiye'nin dış politikası için zorluklar yaratmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır, Lübnan ve İsrail ile imzaladığı münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmaları, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dışarıda bırakarak bölgeyi tek taraflı olarak bölüşmüştür. Bu durum, Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türklerin haklarının ihlal edilmesi olarak görülmekte ve bölgedeki gerilimi artırmaktadır.
İYİ Parti Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu'nun bu konudaki açıklamaları, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki politikası ve stratejisini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Dervişoğlu, Türkiye'nin Mısır ile olan ilişkilerini yeniden değerlendirmesi gerektiğini vurgulamakta ve bu ülkeyle olan diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesinin önemine işaret etmektedir. Ayrıca, Suriye ve Lübnan ile ilişkilerin de gözden geçirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Konuya ilişkin şöyle dedi;
''Doğu Akdeniz kaynaklarının paylaşımında Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail kendi aralarında yapmış oldukları zirvelerle bu koalisyonu sürekli tahkim etmişlerdir. Avrupa Birliğinin bu ittifakı desteklemesi ve Türkiye'ye karşı radikal yaptırımlar uygulama tehditlerinin altında yatan temel gerekçe Avrupa Birliği ülkelerinin enerji bakımından Rusya'ya son derece muhtaç olmasıdır.
Doğu Akdeniz'de bulunan doğal gaz kaynakları Avrupa Birliğinin enerjide dışa bağımlılığını azaltmak açısından da önem arz etmektedir. Doğal gaz ihracatında bölgesel yönde adımlar atan İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi Akdeniz'in altından Yunanistan’a, oradan da Avrupa'ya gaz tedarik edecek, aklın ve mantığın almadığı bir proje olan “EastMed” adlı bir boru hattı projesini dahi uzun yıllar hayata geçirmeyi düşündüler.
Şüphesiz bu uygulanması mümkün olmayan bir projeydi ancak Avrupa'nın Türkiye'yi enerji hattından baypas edebilmek için neler tahayyül edebileceğinin de somut bir kanıtıydı. İşte, tüm bu gelişmeler Türkiye'nin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.
Türkiye, doğal gaz ihtiyacının yüzde 98’ini ithal eden bir ülke olarak Doğu Akdeniz meselesine ve elbette Libya’da olan gelişmelere bigâne kalamaz. Çünkü açık ve net bir şekilde Türkiye'nin doğal gazda dışa bağımlılığı göz önüne alındığında Doğu Akdeniz’deki bu potansiyel Türkiye'nin geleceği açısından çok kritik bir konumdadır.
Türkiye açısından buradaki temel sorun şudur: Doğu Akdeniz’de alanların paylaşımı kıyıdaş devletler arasında antlaşmayla olması gerekirken Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'yi göz ardı ederek Mısır’la, Lübnan’la ve İsrail’le imzaladığı münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmalarıyla bölgeyi tek taraflı olarak parsellere bölmüştür. Hemen ardından, söz konusu parselleri hidrokarbon araması yapılması için çok uluslu şirketlere açarak uluslararası desteğini artırma kurnazlığına girişmiştir.
Biz, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Kıbrıslı Türklerin haklarını hiçe sayan bu hukuk dışı işlemlerin kabul edilemez olduğunu buradan bir kere daha ifade etmek istiyoruz. Ancak dış politikanın farklı alanlarında olduğu gibi Türkiye bu konuda da yalnız bırakılmıştır.
Avrupa Birliğinin bir taraftan Güney Kıbrıs Rum yönetimine destek açıklamaları, diğer taraftan Türkiye'ye yönelik yaptırım tehditleri bölgede Türkiye'ye karşı oluşan uluslararası koalisyonun yalnızca bir cephesini teşkil etmektedir. İYİ Parti olarak Doğu Akdeniz Bölgesi’nde Türk milletinin çıkarlarını savunmak için neler yapılması gerektiğini de açıkça ifade ediyoruz. Doğal gazda bölgenin en önemli aktörlerinden biri, Doğu Akdeniz'de ikinci en uzun sahil şeridine sahip olan ülke Mısır'dır.
Adalet ve Kalkınma Partisi dış politikası Mısır'ın iç siyasi konularından kaynaklanan sorunlara ya da iç işlerindeki çatışmalara taraf olarak kendi millî çıkarlarından feragat etmeyi derhâl bırakmalıdır. Yunanistan ve Rum kesimine karşı Mısır'la diplomatik ilişkilerimizi sağlam bir temel üzerinde yeniden ve hızla inşa etmek zorundayız. Devletlerin daimi dostları ve daimi düşmanlıkları yoktur, yalnızca çıkarları vardır. Türkiye'nin çıkarları Doğu Akdeniz Bölgesi’nde etkinlik kurabilmek adına bölgenin aktörleriyle iş birliği içinde olacağımız stratejik bir politika izlemek mecburiyetindeyiz.
Güney Kıbrıs Rum kesimiyle münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalamayan tek ülke olan Suriye'yle de tekrar çıkar dengesini esas alan dostane bir ilişki kurmalı ve Lübnan'ı da yanımızda konumlandıracak dış politika izlemeliyiz.'' dedi.
Bakmadan Geçme