Son zamanlarda sosyal medya kullanıcılarının gözdesi olan bir uygulama var, TİK TOK. Bu uygulama bütün dünyayı etkisi altına alarak diğer paylaşım sitelerinin bir çoğunu geride bıraktı. İnsanlar iletişim kanallarını aktif olarak kullanırken zamanlarının çoğunu buna harcıyorlar. O kadar geniş bir dünya ki, aklın alacağı almayacağım her konuda yayın yapılmakta. Bu işi ciddi anlamda gelir elde etmek için yapan insanların sayısı da azımsanamayacak kadar çok.
Uygulamaya girdiğiniz anda bir zaman sarmalının içinde buluyorsunuz kendinizi. Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında aslan avına çıkmış yerlilerden, Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında, bir Moğol çadırının içinde , sobada tütsülenerek yenen inek kuyruğuna kadar her konuda canlı ve ya önceden çekilerek yayınlanan videoları izleyebiliyorsunuz. Kıtaların ayırdığı sarı ,siyah , beyaz milyarlarca insanı, onlarca devleti, binlerce kültürü tanıma fırsatı yakalıyorsunuz.
Ancak bütün bunların yanı sıra o kadar saçma sapan videolar ve canlı yayınları var ki inanamıyorsunuz. Ekranlarda sürekli boy gösteren yılların sanatçıları bile onları izleyenlerden gelebilecek olan üçbeş hediye için tabiri yerindeyse yapmadık maymunluk bırakmıyorlar. Argo konuşmalar, küfürler ipe sapa gelmez bir sürü konuşma…
Peki ama neden ? Amaç sadece para kazanmaksa eğer, emek bu işin neresinde? Ekran başında binlerce insan bu yapılanlardan ne elde ediyor? Sadece o boş muhabbetleri dinlemek, onun bir parçası olmak zaman kaybından başka ne? İnsanın en değerli hazinesi zaman değil mi? Para bir şekilde kazanılabilir. Şan, şöhret, ünvanlar bir şekilde elde edilebilir . Ama zaman öyle mi?
Ayrıca sırf para ve ün uğruna bu kadar gurursuz olmaya değer mi ?
Biz toplum olarak, zamanımız acaba daha verimli kullanamaz mıyız ? Örneğin kitap okumak. Ama bu konuda ciddi bir sorunumuz var. Üzücü bir gerçek ama maalesef kitap okuma alışkanlığına sahip değiliz. Daha çok duyduklarımızla hareket ediyoruz.
Yılmaz’ın (1) yaptığı bazı çalışmalar Türkiye’de ailelerin, çocuklarının okuma alışkanlıkları konusunda son derece duyarsız olduklarını ortaya koyuyor. Burada öncelikli görev de yine öğretmenlere özellikle de ilköğretim öğretmenlerine düşmekte.
Ancak yine Yılmaz’ın(2) Ankara Merkez ilçede yaptığı çalışmalarda öğretmenlerin ancak %9’unun güçlü bir okuma alışkanlığına sahip olduğu, %68,5’inin hiç okumayan ve zayıf okuma alışkanlığına sahip olduğu sonuçlarına ulaşmış. Kısaca öğretmenlerde ciddi bir okuma alışkanlığı sorunu bulunmakta. Yine öğretmenlerin %95,3’ü kütüphaneye hiç gitmemiş, lisans eğitimleri esnasında okuma ve kütüphane kullanımı konusunda %74’ü bilgilendirilmemiş meslek içi eğitimleri yetersiz kalmış. Araştırmada bir diğer ilginç bulgu ise; öğretmenlerin meslekte yol aldıkça okuma motivasyonlarını yitirmeleri! Neden okumadıkları sorulduğunda ise; %78’i zaman bulamama ve ekonomik durumun yetersizliğini öne sürmüşler. (2)
Ne diyelim ; Allah bize zamanımızı doğru kullanabilmek için akıl versin.
Kaynakça
1- Yılmaz, B. 1995, “Okuyan Aile Okuyan Birey” Yaşadıkça Eğitim, s.41
2- Yılmaz, B. 2007, “Okuma Alışkanlığı ve Öğretmen” Okuma Kültürü ve Okullarda Uygulama Sorunları Toplantısı, MEB, Ankara
Eğitimci Yazar / Hasan GÖKTEN