Ah Bu Gençlik!

Teknoloji ve gelişmişlik dediğimiz odlunun tarihi köklerine baktığımızda şaşırmamak elde değil. Gün geçmiyor ki günümüzden binlerce yıl öncesinde...

Hasan GÖKTEN Hasan GÖKTEN Eğitimci Yazar Beden Eğitimi Öğretmeni ve Antrenörü.
Tüm Yazıları

Teknoloji ve gelişmişlik dediğimiz odlunun tarihi köklerine baktığımızda şaşırmamak elde değil. Gün geçmiyor ki günümüzden binlerce yıl öncesinde kullanılmış, hatta hayatın rutinine girmiş gelişmeler keşfedilmesin. İnsanoğlu baş döndürücü bir hızla yenilikler bulup, hayatı kolaylaştırmayı kendine görev bilmiştir. Bu durum avcı toplayıcı bir topluluktan, tarım toplumuna geçiş sürecinde başlamış ve devam etmiştir. Öyle görünüyor ki insanlık tarihi sonlanıncaya kadar da deva edecektir.

Her çağın kendine göre bir doğal ritmi vardır. O çağın ritmini yakalayanlar için her şey normal görünür. Yeni nesil diye bilinen, gelecek çağları oluşturacak topluluklar, genlerinde bulunan sürekli ileriye ve modernizme olan tutkusuyla, yaşadığı çağın hep bir adım önünde olmuştur ki doğal olan da zaten budur. Bu yeni neslin yaşam biçimi, zevkleri ve geleneklere olan duyarsızlığı, eski nesilleri hep rahatsız etmiş, gelecekten endişe etmelerine sebep olmuştur. Bu sadece, belli bir kültüre sahip bir milletin yaşadığı bir gerçek değildir. Asya’dan, Avrupa’ya, Amerika’dan Afrika’ya tüm dünya üzerinde yaşanan bir olgudur. Örneğin: Günümüzden 2500 yıl öne yaşamış ünlü bilim insanı Sokrates” Günümüz gençliği lüksü seviyor. Davranışları kötü; büyüklerine karşı saygısızlar ve sadece lak lak etmeyi biliyorlar, büyükleri odaya girdiğinde artık ayağa kalkmıyorlar; ana babaları ile çatışıyor, öğretmenlerine kafa tutuyorlar ve sadece tüketmeyi biliyorlar. Zulmediyorlar" (Kaynakça:1)

Başka bir bilim insanı, ondan yaklaşık 450 yıl sonra Hesiod : "Günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar." (Kaynakça:2)

Çok dahaÖmrümde sana sazlıktan kamış getirtmedim. Yeni yetmelerin ve küçüklerin taşıdığı sazları sen hayatında taşımadın. Sana asla ‘kervanlarımla git’ demedim. Seni asla çalışmaya, tarlamda saban sürmeye göndermedim. Seni asla tarlamı bellemeye göndermedim. Seni asla işçi olarak çalışmaya göndermedim. Ömrümde sana ‘git çalış, beni geçindir’ demedim.”

“Senin gibiler çalışıp anne babalarının geçimini sağlıyorlar. Arkadaşlarınla konuşup, söylediklerine değer verseydin, onları örnek alırdın. Her biri 10 gur (72 kile) arpa getiriyor – küçükler bile babalarına 10 gır arpa getiriyor. Babalarını arpaya boğuyorlar, onu arpa, yağ, yün içinde yüzdürüyorlar. Ama sen haylazlıkta üstüne yok, onlarla karşılaştırınca adam bile değilsin. Elbette sen onlar gibi çalışmazsın – onlar çocuklarını çalıştıran babaların oğulları, ama ben – ben seni onlar gibi çalıştırmadım.”
“Öfkelendiğim haylazın teki –hangi insanoğluna gerçekten kızgınlık duyabilir – tanışlarımla konuştum da şimdiye değin fark etmediğim bir şey buldum. Şimdi sana söyleyeceğim sözlerden kork ve kendini bunlara hazırla. Yoldaşın, okul arkadaşın – onun değerini bilmiyorsun, niye onu örnek almıyorsun? Ağabeyini örnek al. Ülkede var olan her tür (güzel sanatlar ve zanaatlar tanrısı) Enki’nin ad verdiği (var ettiği) kadar çok zanaatkarlık içinde, adını verdiği yazı sanatı kadar güç iş yoktur. Çünkü şarkı (şiir) olmasaydı – denizin kıyıları, uzak kanalların kıyıları, şarkının yüreğinin uzaklığı gibi – benim öğütlerimi işitemezdin, ben de babamın bilgeliğini sana aktaramazdım. Enlil’in belirlediği yazgıya göre, oğul baba mesleğini sürdürür.”

“Ben senin yüzünden gece gündüz azap çekiyorum. Sen gece gündüz sefa sürüyorsun. Bolluk içinde yüzüyorsun, enine boyuna büyüdün, semirdin, koskocasın, güçlü kuvvetli ve şişkosun. Ama tanıdıkların ümit içinde senin çöküşünü bekliyorlar, bu da onları sevindirecektir, çünkü sen insani niteliklerine önem vermiyorsun”
Bundan sonra atasözleri ve özdeyişler gibi görünen 41 satırlık anlaşılamayan kısımlar vardır. Daha sonra tablet babanın şiirsel duasıyla sona erer.

“Seninle kavga edenden, tanrın Nanna seni korusun,

Sana saldırandan, tanrın Nanna seni korusun,

Tanrının gözüne giresin.

İnsanlığın seni yüceltsin, boynunu, gönlünü,

Kentindeki bilgelerin başı olasın,

Kentin adını en gözde yerlerde ansın,

Tanrın sana seçkin bir adla seslensin,

Tanrın Nanna’nın gözüne giresin,

Tanrıça Ningal’in kayrası yanında olsun.” eskilere gidelim. Arkeologların bularak deşifre ettiği Sümer tabletlerine bir bakalım şimdi “ (Kaynakça:3)

Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün. Gördüğümüz gibi binlerce yıldır süregelen bu durum hiç değişmedi. Bugünde çocuklarımızla yaşadığımız ve adına kuşak çatışması dediğimiz olay tam olarak bu. Değişimin önüne asla geçemeyeceğimizi kabullenmemiz gerekiyor. Çocuklarımız bize değil, biz çocuklarımıza uyum sağlamalıyız. Onların bizi anlamasını, değil, bizim onları anlamamız gerektiğini kavramalıyız. Elbette her ana baba çocuğunun güvenli bir ortamda yetişerek, saygın bir insan olmasını ister. Gelecek kaygısı olmadan, rahat ve bolluk içinde yaşamasını ister. İşte bunu daha iyi yapabilmek için onların dünyasında, onların diliyle konuşmamız gerekiyor. Bize ne kadar ters gelse de bunu aşmamız gerekiyor.

Şimdi kendimize şu soruyu lütfen soralım, oğlumla/kızımla en son ne zaman benim istediğim değil de, onun istediği oyunları oynadım? Oğlum/kızım bu oyunu oynarken yüzünde “babam /annem benimle oynuyor, paylaşıyor, beni anlıyor” düşüncesini verdiği mutluluğun yansımasını gördüm ?

Hadi o zaman hemen yanına gidelim ve oynadığı oyunu, ne kadar zor olsa da öğrenip, onun dünyasına girelim.

Kaynakça:

1- https://www.setav.org/genclige-ragmen-genclik-anlayisi/
2-https://www.yeniasir.com.tr/yazarlar/seda_kaya_guler/2014/11/14/dunun-ve-bugunun-gencleri
3- https://www.turkishnews.com/tr/content/2013/12/01/sumerler-ilk-genclik-hatalari/

Eğitimci/Yazar - Hasan GÖKTEN