Osmanlı İmparatorluğu 1852-1922 Kaçınılmaz Çöküş
Eğer bir devlet topraklarını koruyamıyor ve nüfusunu bir arada tutamıyorsa, O, devlet yıkılmaya mahkumdur.

OSMANLI İMPARATORLUĞU-1852-1922-KAÇINILMAZ ÇÖKÜŞÜ
Eğer bir devlet topraklarını koruyamıyor ve nüfusunu bir arada tutamıyorsa, O, devlet yıkılmaya mahkumdur. 19. Yüz yılın sonu 20. Yüzyılın başı Osmanlı İmparatorluğu’nun tam bir Başarsızlık örneği olduğunu söyleyebiliriz. 18.yüzyılın sonlarında 19. Yüzyılın başlarında topraklarının büyük bir kısmını Rus İmparatorluğuna Ve içerde de milliyetçi hareketlere( Sırplar ve Yunanlılara) kaptıran Osmanlı İmparatorluğu bu iki büyük toprak kaybı dalgasından önemli düzeyde zarar görmüştür.
1877-1878’de Romanya ve Bulgaristan kuruldu. Avusturya Bosna’yı aldı. Anadolu’nun doğu bölgelerini Rusya ele geçirdi. Ardından 1912-1920 arasında Avrupa’da kalan toprakların tamamı , Balkan savaşlarında kaybedildi. 1. Dünya savaşı sonunda Arap vilayetleri İngiltere İmp. kaptırıldı. Kaybedilen toprakların hemen hemen tümü, nüfusu en yoğun olan illerdi Buralar kesintisiz 500 yıl boyunca Osmanlı toprakları olmuştu. Balkanlarda k kaybedilen topraklar imparatorluk içinde en zengin en gelişmiş, nüfusu en yoğun olan vilayetlerdi.
Osmanlı yönetici sınıfının büyük kısmının da memleketiydi. Osmanlı İmparatorluğu ‘nun askeri ve siyasi açıdan sürekli olarak gücünü yitirmesi, dönemi Avrupalı siyasetçilerin çok iyi bildiği bir olguydu.Osmanlı elidinin Avrupa’nın teknoloji ve deneyimlerinin uyarılması yoluyla devlet güçlendirme yönündeki yoğun çabalarına rağmen, imparatorluğun sonun geldiği biliniyordu. 1908 ‘den sonra, Jön Türk harekatının daha radikal kanadı ve ardından da Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Kemalist hareket tarafında da paylaşıldı. 19.yüzyıl reformcularının, bir taraftan Avrupa emperyalizminin genişlemesini, diğer taraftan ise içerde milliyetçiliğin yükselişi durdurmadaki başarısızlığından kaynaklı olarak hayal kırıklığına uğrayan Jön Türkler ve Kemalistler önceki kuşağın köktenci idealini, , “Etnik unsurlar birliğini ”politikasını önce Ümmetçilik ve daha sonra( 19232ten sonra) Türk milliyetçiliği politikasıyla değiştirdiler.19 yy ın reformcuları oldukça deneyimsizdiler. Ve uluslararasında cereyan eden hayatta kalma mücadelesinde yeterli kapatiseye sahip değillerdi. Osmanlı reformcularının milliyetçiliğin gücünü anlakta ve onun imparatorluk için yarattığı tehlikeyi görmekte geç kalmışlardı. İmparatorluğun iki temel sorununa bir daha bakarsak; 1-İmparatorluğun dış konumunu koruması,( toprakları koruması) 2- İmparatorluk yönetimine destek sağlayacak kolektif bir kimlik yaratılması. 1- Toprak Korunması;1774 ve 1792’de Ruslara karşı alınan yenilgiler, Osmanlıların birdenbire askeri zayıflılıklarının farkına varılmasına neden oldu. Avrupa tarzında giyinen, donatılan ve yönetilen ir orduya geçiş 1876’da Muuallem Asakar-i Mansure-ı in kurulması ile başladı.1884’de bir düzenli ordu, bir aktif yedek ve ir milisten oluşan Prusya modeline uygun hale getirildi. Modern bir ordu kurma amacı nüfus sayımın(daha iyi asker toplamak için) kışlalar inşa etmeyi ve yol ve köprüler yapıldı. Haberleşme ağı kuruldu. 1880’den sonra demiryolları inşasına ağırlık verildi. Eğitimde reformlar(asker,doktor, mühendis, mimar veteriner muhasebeci vb yetiştiren okullar açıldı) yapıldı. Devlet çarkının düzgün yürümesi için bürokrasiye önem verildi. Bütün bunların düzenli ve disiplini yürümesi için büyük miktarda paraya ve insan gücüne ihtiyaç vardı( bugün olduğu gibi Osmanlıda da büyük rüşvet ve paralar yeniyor adam kayırmalar vardı) ( demek ki bu rüşvet ve devleti soymak bizim genlerimizden geliyor) Para ve İnsan; Osmanlı İmparatorluğu bir tarım ülkesidir. 1856 yılına kadar vergi gelirlerinin iki önemli kaynağı Aşar ve Cizye,( Hıristiyan ve Yahudilerden toplanan vergi) Hıristiyan ve Yahudi topluluklarından alınan vergiyle ilgili olarak Patişah İngiltere ve Fransa’dan gelen baskılar sonucu gayrümüslümlere kanun önünde eşitlik sağlayınca 1876 ‘da Cizye ve bedel olarak adlandırılan askerlikten muaf tutulma vergisi ile değiştirildi. Gümrük vergileri tüketim vergileri, geçiş ücretleri , liman ücretleri ve Pazar ücretleri diğer gelir kaynakları arasındaydı. ; bunlaın çoğu anlaşmalı taraf iltizam usulüyle satılıyordu. Dış borçlar zamanında geri ödenmediği için Düyun-u Umumiye İdaresine devletin bazı önemli gelir kaynaklarına doğrudan “”yabancı devletler alacaklılar” el koymalarıyla zaten maliyesi çok kötü olan İmparatorluğun durum iyice kötüleşti.
1. Dünya Savaşı’nın etnik politikaları, 1922’de Yunanlıların kaçışıyla ve 1924’de Birleşmiş Milletlerin gözetimindeki nüfus mübadelesiyle birlikte, Anadolu’ya etnik ve din bakımından çok daha homojen yapan bir süreç başlattı. Bu politikalar başarılı bir ULUS- DEVLET, Türkiye Cumhuriyeti, yaratmanın temellerini oluşturdu.; Fakat imparatorluğu yıkılmaktan kurtaramadı.
KAYNAKÇA; bir ulusun inşası
Erik j. Zürcherden,,
ÇEVİRİ; Lütfi Yalçın
Akılçelen kitaplar yayınevi Ankara
