859 öğretmenle bilişim ülkesi olmak
Bu ülke bilişimle kalkınacak diyoruz, harika söylüyoruz.

Bu ülke bilişimle kalkınacak diyoruz, harika söylüyoruz. Bunun için girişimcilere karşılıksız krediler vermeye çalışıyoruz, operatörlerimizin 10 milyar doları bulacak iletişim yatırımı yapmasını istiyoruz. Ülkenin altyapısını fiberle döşemeye çalışıyoruz. Ülkeye en kral bilgisayarları, sunucuları ve telefonları getiriyoruz. Ama... Ama bunları kullanması gereken kuşakları bilişimle buluşturamıyoruz. Onlara okullar seviyesinde bilişim anlatıp bunu işe dönüştürecek başlıklar atamıyoruz.
Çünkü biz bilişimi oyundan öteye götüremiyoruz. 1990’larda iyi bir şey yapıp bilişim öğretmenleri yetiştirmeye karar vermişiz. 2000’lerde üniversiteler kapılarını açmış ve oldukça yüksek puanlarla bilişim öğretmenliği dersi vermeye başlamışız. Oradan yüksek kalitede öğretmen mezun etmişiz. Bu mezunlar öyle insanlar ki yazılım biliyorlar donanımdan anlıyorlar ağ kuruyorlar, film çekip sunum yapabiliyorlar. Tüm bunların üstüne bir de bunları anlatmayı öğretmeyi biliyorlar.
Peki bu kadar güzel şeyin çıktısı ne olmuş? Bilişim öğretmenlerini okulla buluşturamamışız. Onların atamasını yapmak yerine mevcut beden ve müzik öğretmenlerini bilişim dersi vermeye zorlamaya çalışmışız. Sanki onlar öğretebilirmiş gibi. Sanki bilişim öğretmek o kadar kolaymış gibi...
Okullarında bilişim dersi veren, çocuklarına bilişim okur yazarı olmayı öğreten ülkeler birkaç sene içinde milyarlarca dolarlık girişimlere sahip oluyor. Dinamik bir nüfusla internetten para kaybetmeyi bırakıp tüm dünyaya bilişim ürünleri satmaya başlıyor. Ama biz bilişimi öğretmiyor sonra olmayan bilişimcilere karşılıksız kredi verip onların bu sayede dünyayla rekabete girebileceğini zannediyoruz.
Yabancı telefonlara ek vergi getirerek yabancı teknoloji alımını engelleyemezsiniz. 4G ihalesine “yüzde 45 Türk ürünü almak zorundasınız” yazarak ülkeyi bilişimci yapamazsınız. Önce öğretmeniz lazım. Öğretmek için de öğretmen... Yılda 859 öğretmen atayarak yapamazsınız bunu.